3 Nisan 2022 Pazar
Son Durak
4 Eylül 2021 Cumartesi
Japonya'da Yağmurlar
İşte bu sahillerden biri de evimden sıklıkla yürüyüşe çıktığım Kurima (栗真) sahili. Fotoğrafını çektiğim görüntülere inanmak gerçekten güç. Sahil tomruklarla ve dalgaların getirdiği diğer çöplerle dolu. Denizin üzerinde hâlâ kıyıya ulaşmayı bekleyen tomruklar yüzüyor. Suların yükselmesini fırsat bilen balıkçılar ise sahile serpilmiş, yağışların mola vermesiyle oluşan sisin içinden olta atıyor.
31 Mayıs 2021 Pazartesi
Fuji Safari Parkı
8 Kasım 2020 Pazar
Fuji Dağı'nın Eteklerinde Bir Taş Müzesi
Salgından, ev hapsinden, yoğun iş ve okul temposundan biraz olsun fırsat yaratıp ailece bir sonbahar gezisine çıkalım istedik. Biraz ferahlamak, gündemden uzaklaşmak hepimize iyi gelecekti. Fuji'ye bir gece iki günlük bir gezi planladık. Arabaya atlayıp 300km yol katederek ulaştığımız Fuji'de gidecek başka yer kalmamış gibi niye bir taş müzesine gittiğimizi soracak olursanız, onun cevabını bir önceki yazım olan Pembe Taşın Hikayesi'nde anlatmıştım. Henüz okumadıysanız, bu satırlara devam etmeden önce mutlaka okumanızı tavsiye ederim.
Geceyi geçirdiğimiz şehir merkezindeki otelden müzeye ulaşmak yaklaşık 40 dakikamızı aldı. Deniz seviyesine yakın bir rakımdan Fuji Dağı'nın eteklerine doğru yol aldığımız için bu 40 dakika boyunca yokuş yukarı sürdük. Birkaç küçük ve tenha kasabadan geçtik. Sonrasında, sık ağaçlardan gökyüzünü bile zor gördüğümüz ormanlık, dar ve kıvrımlı bir yolda sürmeye devam ettik ve böylece müzeye ulaştık.Anlaşılacağı üzere, turistleri çekmek için kurulmuş bir yer değil Kiseki Dünya Taşları Müzesi [1] . Yakın çevrede yaşayanlar için alternatif bir uğrak yeri, çocuklar için bir eğlence alanı ve sadece meraklıların geleceği bir yer olmak dışında fazla bir anlam taşımıyor. Ancak taşıdığı anlamlar, 300km uzaktan gelen bizler için yeterince geçerli sebepleri oluşturuyordu.
Müze deyince, sergilenen nesnelerin olduğu bölümlerden oluşan bir bina aklınıza gelmesin. Böyle bir bina da var elbette ama o bina müzeyi oluşturan parkın içinde bulunan yapılardan sadece biri. Kabaca 20 dönümlük bir araziyi kaplayan parkın çevresi tamamen ormanlık alan. 360 derece boyunca nereye bakarsanız ağaçları görüyorsunuz. Yere sırt üstü uzanacak olsanız, yemyeşil çerçeveli koca bir pencereden gökyüzünü izlediğiniz hissine kapılırsınız. Yer değiştiren bulutlar ve arada uçuşan kuşlar dışında mavinin üzerinde olan tek görüntü, kuzeydoğudaki ağaçların üzerinde yükselen görkemli Fuji Dağı.Pembe Taşın Hikayesi'nde de anlattığım gibi, bizi buraya getiren en önemli sebep, hiç kuşkusuz, oğlum Eren'in taş merakı. Özellikle de, burada yapmak istediği taş avı. Parkta bulunan bölümlerden birinde yer alan bu taş avı oyununda, ziyaretçiler su ile doldurulmuş küçük kanallar içine yığılı taşların arasından, kendilerine verilen el küreklerini kullanarak özel taşları bulmaya çalışıyorlar. Taşların her biri sadece birkaç milimetreküp büyüklüğünde. El küreğini yüzlercesi dolduruyor. Oyun, eski Hollywood filmlerinde gördüğümüz altın avcılarının, ellerinde eleklerle nehir suyundan çıkardıkları taşlar arasında altın araması gibi bir his veriyor. Yığınların içinde kırkın üzerinde özel taş çeşidi bulunuyor. Herkese 30 dakikalık bir süre veriliyor. Bu süre içinde bir kişinin toplayabileceği toplam özel taş miktarının bile kırkı bulamayabileceği düşünülürse, tüm çeşitleri bulmak oldukça zor. Dört kişilik bir aile olarak bizim gayet iyi bir iş çıkardığımızı söyleyebilirim.
Taş avının sonunda, eve götürecek epey bir taşımız olmuştu. Ancak, hiç kuşkusuz, günün en büyük ödülü, taş avında Eren'in kazandığı yakut idi. Taş yığınları arasında göze çarpası bile imkansıza yakın, belki milyonda birden bile daha az bulunma olasılığına sahip özel zarı bulan Eren, bunun karşılığında verilen yakutun sahibi oldu. Bu da hem Eren'in hem bizim eğlencemizi daha da artırdı. Çocukların gözündeki sevinç pırıltıları, gittiğimize değdiğinin ispatıydı.
Minerallerin, fosillerin ve ender bulunan taşların sergilendiği kısımda geçirdiğimiz vakit de bir o kadar eğlenceli ve öğreticiydi. Taşlar, sadece özelliklerinin yazılı olduğu plakalarla değil, güncel, ünlü ve kültürel verilerle de birleştirilerek sergileniyordu. Örneğin, Minecraft oyunundaki maketleriyle birlikte sergilenen taşlar vardı. Diğer bir bölümde, Japon çizgi romanı mangalarda yer almış taşlar, kitaplarıyla birlikte sergileniyordu.
________________________________________________________________________________
[1] http://www.kiseki-jp.com/english/e-index.html
4 Kasım 2020 Çarşamba
Pembe Taşın Hikayesi
4 Temmuz 2020 Cumartesi
Japon Komşu
Çocuklarla dışarıda mantar aramaya çıktık. Bir kadın yanımıza geldi. Oturduğumuz mahalleye yeni taşınmış. Siz Türksünüz değil mi, diye sordu. Yani taşınınca araştırmış konuyu komşuyu. Benden başka da Türk olmadığı için çevrede lafım dolaşıyor anlaşılan. Japon olmadığımı görünce de soluğu yanımızda alıp sorusunu sordu. Olumlu cevap alınca hemen eğilip selam verdi. Tanıştığına memnun olduğunu söyleyip, 1985'te Türkiye'nin Japonları hava saldırısından kurtardığını ve bunun için her zaman minnettar olduklarını söyledi.
Sonra bana teşekkür edip tekrar eğilerek selam verdi! Artık kurtarma olayını zaten biliyor muydu, yoksa benden dolayı mı araştırdı çözemedim. Ama hangisi olursa olsun gurur duydum.
Ben de ne diyeyim, Ertuğrul kazasında Japonlar yardım ettikleri için biz de size minnettarız filan dedim. Sonra evimi işaret ettim, şurada oturuyoruz diye. Kadın zaten biliyormuş. Kırmızıyı çok sevdiği için beni kırmızı arabamdan da tanıyormuş. (Çevredeki tek kırmızı araba benim). Yani Japon olmadığımı gördüğünden değil, resmen tanıdığı için yanıma gelmiş. Neyse, selamlaşıp ayrıldık. Hakkımda daha neler biliyordu, biraz daha konuşsak daha neler ortaya çıkardı meraklanmadan edemedim. Artık gurur duymaya devam mı edeyim yoksa tırsayım mı ona karar vereceğim.
26 Nisan 2020 Pazar
Virüs Tehdidi Altında Japon Baharı
Daha fazla fotoğraf için instagram/muusensei |
Japonlar bir yıl boyunca bekliyor kiraz çiçeklerinin açmasını, yani sakura dönemini. Televizyon kanallarında haberler ve hava durumu ile birlikte sakura durumu veriliyor. Böylece kiraz çiçekleri ülkenin hangi şehirlerinde açmış veya ne zaman açacak haber ediliyor. İnsanlar buna göre nereye gezi planları yapıyorlar.
İşte bu yıl böyle olmadı. Virüs tehdidiyle insanlar evlerinden çıkamadılar. Pembeye bürünmüş o güzelim parklara gidemediler. Ağaçların altına serilip piknik yapamadılar. Maalesef biz de aynı durumdaydık. Ama bizim şanslı olduğumuz bir şey vardı.
Japonya'ya taşınalı yaklaşık dört yıl olacak. Türkiye'de yaşarken Japonya ziyaretlerimizi birkaç kez sakura dönemine denk getirmiştik. Yaşamaya başladıktan sonra ise bu keyfi her yıl sürmeye başladık. Bu yıl dördüncüsü olacaktı. Ülkedeki yaşama alışmakta olduğumuz ilk iki sakura dönemini kendi şehrimizin parklarında geçirmiştik. Geçen yıl ise, büyük oğlumun ilkokula, kardeşinin de anaokula başlayacak olmasıyla özel bir gezi olsun istemiş ve Nara'ya gitmiştik. Bu günübirlik geziyi henüz yazıya dökmedim ama Instagram'a birkaç fotoğraf yükledim (bkz. Mutlu Sayar).

Koştuk, eğlendik. Dinlendik. Sohbet ettik. Oyunlar oynadık. Resimler çektik. Tertemiz bir hava soluduk.
Virüs kısıtlamaları sebebiyle kampüs neredeyse boştu. Öğrenciler belki yurtlarından dışarı çıkamıyorlar ya da kendi şehirlerinde aileleriyle birlikte kalıyorlardır. Eğitim farklı şekillerde devam ettirilmeye çalışılıyor ama ülke genelinde okullarda ders işlenmiyor. Üniversite kampüsünde bulunan küçük marketler kapalı. Meşrubat otomatlarının fişleri çekilmiş.
Seneye durum ne olur bilinmez ama bu yıl bu şartlar altında gerçekten çok şanslıydık.
21 Mart 2020 Cumartesi
Bir Rüya Üzerine

O anda inanılmaz bir şey oldu. Devasa dalga üzerimize değil, önümüze düştü. Bir koşucunun engeli atlaması gibi üstümüzden atlamıştı. Koca dalga düştüğü yerde kayboluverdi. Denizle bağı kopmuştu. Etrafa bir damla bile su sıçratmadan yok oldu. Fizik kuralları umurunda değildi. Kilometrelerce uzaktan sularını toplamış, yükseldikçe yükselmiş, dev bir dalgaya dönüşmüş, peşimize takılıp hızla bulunduğumuz yere kadar gelmiş, üzerimizden atlayıp ömrünü tamamlamıştı. Ona yüklenen görev bu kadardı. Yapması gereken başka bir şey kalmamıştı. Sadece, düştüğü yere koca bir yosun yığını bırakmıştı. Kalınlıklarına bakılınca birbirine dolanmış ağaç köklerini andırıyordu. Gerçekte olsa kimse yosun olduklarına inanmazdı. Ama o denizin bitkisi kesinlikle onlardı. Bir karıncanın gözünden spagetti tabağına bakıyor gibiydim. Üç tane araba lastiği, kesilmiş zeytin dilimleri gibi köklerin arasına sıkışmıştı.
Epey sıkıntılı bir şekilde uyandım. Benzer şekilde beni uyandıran bir rüyayı 1992'nin Aralık ayında görmüştüm. Rüyamda, bizim okuldan bir kız arkadaşımın yine aynı okulda okuyan erkek kardeşi ölmüştü. Uyandığımda babam ve annem henüz eve dönmemişti. Endişelenmiştim. Bir süre sonra kapı çaldı. Gelen dayımdı. Ablasını, yani annemi sordu. Henüz gelmediğini söyledim. İçeride beklemesi için davet ettiysem de sonra uğrayacağını söyleyip vedalaşarak ayrıldı. Dayımı son görüşüm oydu. Birkaç gün sonra vefat haberini aldık. Rüyamda sevdiğim bir kız arkadaşımın küçük erkek kardeşi ölmüştü, gerçekte ise annemin küçük erkek kardeşi.
Rüyaların bir anlamı olduğu kesin. Eminim benzer örnekler birçok kişinin başına gelmiştir. Bu yüzden birkaç gün önce gördüğüm o rüyaya ben bir anlam yüklemeye çalışmalı mıyım?
Hemen cevap vereyim:
Hiç sanmıyorum!
Ne o? Yoksa bu yazıyı evliya olduğumu ilan etmek için yazdığımı mı sandınız? Olağanüstü güçlere sahip olmadığım gibi bana Hz. Yusuf'un yetenekleri bahşedilmiş de değil. Yoksa içinde bulunduğumuz zorlu günleri göz önüne alarak rüyamın bana virüs salgınını atlatacağımı müjdelediğini söyleyebilirdim. Ama rüyaların tersi çıktığı yorumuyla hareket edince dalganın gerçek hayatta tam tepeme düşeceğini söylemek de mümkün. Hele hele beni atlayıp sevdiğim birinin üzerine düşmesindense tam tersini tercih ederim. Rüya belki de olacak bir şeyi haber vermektense haftalardır kafamı dolduran tüm sıkıntıların sonucu olarak ortaya çıkmış da olabilir. Ne de olsa Freud o meşhur kitabını mürit toplamak için yazmadı.
Rüyamda gerçeklik payı kesin olan bir şey var ki, eğer hayatta kalırsak, üzerimizden atlayan dalganın ardında bıraktığı yığın gibi hayatımızda kalıcı izler olacağı muhakkak. Ve bunu anlamak için rüya görmek de, özel güçlere sahip olmak da gerekmiyor. Murakami'nin dediği gibi: "Fırtına geçtikten sonra nasıl atlattığınızı hatırlamayacaksınız. Nasıl hayatta kaldığınızı da. Hatta fırtınanın dinip dinmediğinden bile emin olamayacaksınız. Ancak bir şey kesindir; fırtınadan çıktıktan sonra fırtınaya girenle aynı insan olmayacaksınız."
Yaşamımızı her anlamda etkilemekte olan bu virüs belasında elimizden gelmeyen birçok şey var. Ancak elimizden gelebilecek birçok şey de var. Bunun için de ilim dışında bir dayanağımız yok. Yatıp rüyaların bize ne haber getireceğini bekleyecek değiliz. Sadece yaptıkları değil, rüyaları da kayıtlara geçmiş, örneğin annesinin ölümünü rüyasından öğrenmiş olan Atatürk'ün dediği gibi ilim dışında bir yol aramak gaflettir, cehalettir.
Bu çetin mücadelede güçlü olmanızı, sağlıklı kalmanızı dilerim.
Ve eğer uyuyakalırsanız;
tatlı rüyalar.
13 Ocak 2020 Pazartesi
Uyanmaya Değer Sabahlar


Güzel halini takdir etmem doğanın umurunda olmayacak. Fotoğraflarını çekmem onu şımartmayacak. Günü geldiğinde mutlaka çatacak olan öfkesinden hiçbir şey eksiltmeyecek. Bana iltimas geçmeyecek. O günün gelip çatmasına daha kaç sabah var bilemem. Ama böyle sabahlar uyanmaya değer.
_______________________________________________________________________________
Mutlu Sayar'dan daha fazla fotoğraf için instgram: muusensei
2 Ocak 2020 Perşembe
Fuji'yi Yakalamak

____________________________________
Mutlu Sayar'dan daha fazla fotoğraf için: muusensei
28 Aralık 2019 Cumartesi
İzlediklerim-2

Bu durum erotik ve porno filmlere de yansıyor. Japonya'da 1980lere kadar bu tür filmlerde cinsel organlar sansürlenirdi. Oyuncuların çekimde gerçekten cinsel ilişkiye girmesi kabul edilmezdi. Bu durum sonraki yıllarda değişti. Her şeyin açıkça gösterildiği filmler yapılmaya başlandı. Ancak bugün bile bazı Japon porno filmlerinde buzlama ile sansür uygulaması yapılıyor. Yapımcı firmanın, oyuncuların ve izleyicilerin tercihleri doğrultusunda, yasak olmamasına rağmen bu sansürleme kullanılabiliyor.
Çıplak Yönetmen işte Japonya'nın 1980'lerdeki erotik ve porno film sektöründeki bu geçiş dönemini, gerçek hikayeye dayandırarak anlatıyor. Dizide cinsel ögeler fazlasıyla bulunmasına rağmen erotik bir yapım olarak değerlendirmenize imkan yok. Komedinin ağır bastığı müthiş eğlenceli bir yapım. Dizide ihanet var, dostluk var, dayanışma, vefa, inanç, azim ve hayata dair daha birçok şey var. Kurgu, çekimler, oyunculuk çok iyi. Ülkenin tanınmış oyuncuları oynuyor. Örneğin, Son Samuray filminden hatırlayacağınız Koyuki dizide rol alıyor. İzlemekten büyük keyif alacağınıza inandığım, yer yer "demek Japonya'da böyleymiş" diyeceğiniz, yer yer garipseyeceğiniz ama bol bol güleceğiniz bir yapım. Benim gibi eğlenceye daha çok para bayılmayı seven biriyseniz diziyi 4K kalitesinde izleyebilirsiniz.
Gelelim diğerlerine. Netflix'te izlediğim, izlemekte olduğum diğer dizi ve filmlere kısaca değinip bu yazıyı bitireyim. Hepsini tek tek yazmak yerine en iyileri ve en kötüleri sıralayacağım.
Altered Carbon: İzlediklerim arasında en iyilerden biri. İkinci sezonunu merakla bekliyorum.
River: Bir başka müthiş dizi. Gürültü, patırtı olmayan ama çok heyecanlı bir yapım.
Witcher: PS4 oyununu da oynadığım için uzun süre yayınlanmasını bekledim. Beklediğim kadar olmasa da çok iyi bir dizi. Devam sezonları için sabırsızlanıyorum.
Peaky Blinders: Fena değil. Şimdilik takip ediyorum. Klasiğin asaletini seven biri olarak erkek kostümleri harika. Ama saç modelleri felaket.
Kakegurui: Animeden uyarlanmış bir Japon dizisi. Çekimler, kostümler gayet iyi. Ara ara açıp bir bölüm izliyorum.
Titans: Pek de hoşlanacağım bir tür olmayan süper kahraman temalı olmasına rağmen gayet hoşuma gitti. İkinci sezonu geliyor. Mutlaka izleyeceğim.
The Haunting Of The Hill House: Netflix'teki en iyi gerilim yapımı. Tüm diziyi kısa sürede bitirdim.
Svaha: The Sixth Finger: İyi bir Kore filmi. Kore filmlerini oldum olası sevdim. Ancak Japonya'da bulunmam sebebiyle İngilizce altyazılı bulmakta zorluk çekiyorum. İşte bu film ender olanlardan biri.
The Ballad of Buster Scruggs: Amerika'nın vahşi batı yıllarında geçen 6 küçük hikayeden oluşan bir film. Özellikle kervan yolculuğunda geçen hikaye beni epey etkiledi.Devam sezonu yapım aşamasında. Merakla bekliyorum.
Murder Mistery: Netflix'in en iyi komedilerinden biri. Mutlaka izlenmeli.
Diğer iyiler: Baby Driver, I Am Mother, Shaft, Polar, The Outsider, Umbrella Academy, Alienist, Bird Box, The Highwayman, Hitman's Bodyguard, Otherlife, Run All Night, Imitation Game, Looper, Last Vegas.
Stranger Things: İlk sezon kendini izletti. İkinci sezon kötü başladı. İlk sezonun hatırına biraz devam ettim. Gitgide deli saçmasına döndü. Bıraktım. Tekrar açmam.
Lucifer: Batılıların gökten dünyaya inen meleklerle aşk yaşama fantazisinin şeytan versiyonu. Bölümler çoğaldıkça saçmalığın dozu arttı. Artık izlemiyorum.
The Cloverfield Paradox: İzlenmese de olur ama bitirdiğime göre fena değilmiş diyebilirim.
Blacklist: Kuzuların Sessizliği'nin çakması. Bir süre izledim. Artık ne olacak merakımı yitirince bıraktım. Devam etmem.
Diğer kötüler: Sabrina, Lost In Space, Meyerowitz Stories, Apostle, I Am Wrath, Tau, diğer kötüleri hatırlamıyorum bile.
İzlediklerim-1
Oturup da bu satırlarda bir film ya da dizi hakkında yeniden bir şeyler yazma isteği duyacağımı sanmıyordum. Ancak son izlediğim The Irishman filmi ve film için yapılan eleştiriler içimdeki tepkisel duyguları biraz ateşledi. Bu duygularla birlikte film hakkındaki düşüncelerim aklımda cümlelere döküldü. Cümleleri şu an okumakta olduğunuz satırlara aktarırken sadece The Irishman filmini değil, izlediğim ve izlemekte olduğum diğer film ve diziler hakkındaki fikirlerimi de yazayım dedim. Böylece topyekun bir eleştiri yapmış olmak ve okuyuculara fikirlerimi aktarmak istedim.

Farklı yıllar sahnelenirken ayrıntılara çok önem verilmiş. Yıl farklılıklarına göre giysilere, dekorlara, arabalara, evlere, evin içindeki televizyona, kafeteryadaki kahvaltıya kadar her ayrıntıya dikkat edilmiş. Eski yılların anlatıldığı hissini vermek için renk soldurması gibi efektler kullanılmamış. Böylece görsel bütünlük bozulmamış. Ayrıca yeni kullanılan kamera teknolojisiyle karakterler de yıllara göre gençleştirilmiş ve yaşlandırılmış. Buraya da bir Oscar yazar diye düşünüyorum.
Filmi izlemeden önce biraz tarih bilgileri karıştırmanızda yarar var. İnternete girip Hoffa, JF Kennedy ve Küba meselesi gibi konuları biraz incelemeniz iyi olacaktır. Film, ABD'nin ünlü isimlerinden J. Hoffa'nın birden bire ortadan kaybolması ve şimdiye kadar hâlâ akıbetinin öğrenilememiş olmasını bir mafya hesaplaşmasına bağlıyor. Bu yorumda haklılık payı olabileceğini kabul etmekle beraber, ben şahsen, tıpkı John Lennon, Marlyn Monroe gibi isimlerde olduğu gibi işin içinde CIA'in parmağı olmadığına kesinlikle inanmıyorum.
Devamı: İzlediklerim-2
5 Ekim 2019 Cumartesi
Tokyo Oyun Fuarı 2019













TGS2019'a katılmak benim için birçok açıdan olağanüstü bir deneyimdi. Önümüzdeki yıl tekrar katılır mıyım bilmiyorum. Bana kalsa her yıl katılmak isterim ama artık bir aile babası olarak birçok sorumluluğu üzerimde taşıdığım için pek mümkün görünmüyor. Yine de aralıklarla birkaç kez daha katılırım. Özellikle de oğullarım biraz büyüyünce onlarla birlikte katılmayı çok istiyorum.
28 Eylül 2019 Cumartesi
Tokyo Oyun Fuarı'nda Kostüm Oyuncuları








Japonya'da sadece kostüm oyunlarına özel fuarlar, organizasyonlar bile yapılıyor. Bunlar arasına, örneğin Comiket gibi, katılmayı çok istediğim etkinlikler bulunuyor. Olur da katılırsam, artık manga ve anime takipçisi olmadığımdan karakterlerin çoğunu tanımayacağım ama renkli ve eğlenceli etkinliklerde yer almış olacağım. Bir de fotoğraf makinemi yenileyebilirsem harika olur.