O yangın her şeyi değiştirdi.
Benim hayatımın ilk dönüm noktası, belki de en önemli olayıdır o yangın. 41 yaşımı doldurduğum bugüne yön veren en değerli olaydır. Çünkü o yangın bir hayat kurtarmıştır.
1974 yılının Aralık ayında, doğumumu gerçekleştirmek üzere annemi hastaneye almışlar. Ayla yengem, daha sonra başhekim yardımcılığı da yaptığı hastanenin hatırı sayılır, sözü dinlenir doktorlarından biri olduğu için ayrıca bir ihtimam da gösteriliyormuş. Ancak, beklenen sancı bir türlü gelmemiş. Günler geçmiş, sancı yok. Dokuz ay on gün olan normal doğum süresi geçilmiş. Doktorlar annemin tıbbî test sonuçlarından çekinerek sezaryene sıcak bakmamışlar. Doğum sancısını başlatabilmek için ilaç da vermişler ama o bile etki etmemiş. Bulunduğum yerde gayet rahatmışım ki bir türlü çıkmak istemiyormuşum. Karın iyice şişince yapılacak bir şey kalmamış, hatta normal doğum artık daha riskli hale gelmiş ve bu sefer apar topar ameliyata almışlar. Dört kilo üç yüz gram doğmuşum. İçeride uzun süre kaldığım için derim buruşukluklar içindeymiş.
Sezaryen istemeyen doktorların korktuğu şey doğumdan sonra başa gelmiş. Aldığı anestezi sonrası annemin iç organları tamamen çalışmaz olmuş. Doktorların müdahaleleri sonuç vermiyormuş. Birkaç gün geçtikten sonra annem neden eve gitmediğini sorgular olmuş çünkü babama bu durumu iletmelerine rağmen anneme söyleyememişler. Durumu kötüleşmeye başlayınca bir bahaneyle beni de odadan çıkarıp bakım ünitesine götürmüşler.
Tüm çabalar sonunda yapılacak bir şey kalmayınca ümit kesilmiş ve babama haber vermişler. Bugün yarın eşinin ölümünü beklediklerini, hazırlıklı olmasını bildirmişler. Kendisi henüz 6 yaşındayken annesini kaybetmiş olan babam, oğlunun da benzer bir kaderi paylaşacağının burukluğunu ve eşini kaybedecek olmanın acısını yüreğinde hissederken, henüz hiçbir şeyden haberi olmayan, doğalı henüz birkaç gün olan beni tek başına nasıl büyütebileceğini düşünürken bulmuş kendini. İlk iki çocuklarını henüz çok küçük yaşlarda kaybeden anneannem ve dedem, onlarca yıl sonra tekrar bir evlat acısı yaşamanın eşiğinde kalmışlar.
O sırada, henüz hastanede kimsenin farkında olmadığı bir yerde bir şeyler alev almaya başlamış.
Her an annemin ölümünü bekleyen yengem annemin odasına girmiş. Onunla konuşmaya başlamış. Alevler fark edilip hastanede koşuşturma başladığı sırada annem, beni de alıp artık eve ne zaman gideceğimizi sormuş. Hemşirelerden biri başhekime de yardımcısına da ulaşmaya çalışmış ama nafile. Dr. Ayla hanımın annemin odasında olduğu söylenince koşmaya başlamış. Ayla yengem o sırada ümitsizce annemin sorularını geçiştiriyormuş. Annemin kulaklarına, gittikçe yakınlaşan itfaiye sirenlerinin sesi ulaşmış. Telaşla odaya dalan hemşire, yengeme şu soruyu sormuş: "Doktor hanım, filanca bölümde bir yangın çıktı. Tedbir amaçlı olarak oradaki hastaları yan bölüme almamızı ister misiniz?"
Hemşirenin telaşıyla birlikte yangın lafını duyan annem, bana bir şey olduğundan korkup panik içinde yatağından sıçramış. Kendini hastane koridoruna atmış. Annem koridorda bir sağa bir sola koşturup onu sakinleştirmeye çalışan yengeme ve hemşireye, "Oğluma bir şey mi oldu yoksa? Doğruyu söyleyin! Oğlum nerede? Onu da alalım eve gidelim artık Ayla. Oğlumu getirin bana!" diye seslenip durmuş. Annemin sesi, artık hastaneye ulaşan itfaiye sirenlerini bile bastırıyormuş. Etraftan katılan diğer hemşireler ve yengem annemi zar zor yatıştırıp tekrar yatağına yatırmışlar. Yangını haber veren hemşire ise o kargaşa içinde yengemden hastaların yerlerini değiştirme talimatını almış, çoktan uzaklaşmaya başlamış. Annem yastığa başını koyar koymaz tekrar kaldırmış ve hâlâ onu yatağına yerleştirmek için üzerine eğilmiş olan yengemin gözlerinin fal taşı gibi açılarak şaşkınlık içinde anneme bakakalmasına sebep olan bir şey istemiş: tuvalete gitmek.

Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi diye bir film vardır hani. Seyredenler bilir, Daisy'nin bacağının kırılmasıyla dansçılık kariyerini sona erdiren yani tüm hayatını değiştiren araba kazası anlatılırken bir dizi olayların nasıl birbirini etkilediği sıralanır. Eğer ayakkabı bağı kopmamış olsaydı, o kadın sevgilisinden ayrılmamış olsaydı, adam saatini kurup beş dakika erken kalkmış olsaydı, taksi sürücüsü kahve içmek için durmamış olsaydı gibi bir dizi olay sıralanır ve sonunda, 'böylece taksi Daisy'nin yanından geçip gitmiş olurdu' diye sözler noktalanır. Ancak tüm o olaylar olmuş, birbirini etkilemiş ve taksi Daisy'ye çarparak bacağının kırılmasına ve kariyerinin sona ermesine sebep olmuştur.
Annemin hayatta kalması da işte buna benzer olaylar zinciri sonunda gerçekleşebildi.
Hemşire başhekime ya da yardımcısına ulaşmış olsaydı,
yengem hastanede sözü geçen bir doktor olmasaydı,
annemin odasına girmiş olmasaydı,
hemşireye yengemin annemin yanında olduğu söylenmeseydi,
ben annemin yanından alınıp bakım odasına götürülmüş olmasaydım,
ama her şeyi başlatan o yangın çıkmamış olsaydı bugün doldurduğum 41 yıllık yaşamımı öksüz biri olarak geçirmiş olacaktım.
Herkes için değildir belki, hatta hiç kimse için bile olmayabilir ama doğum günü pastası üzerinde yanan mumun ateşi bana her zaman çok şey ifade etmiştir.