Annemin en sevdiği şeylerden biridir; lüks bir otelin lobisinde, pastanesinde oturup kahve içmek. Giyinir, kuşanır, takar, takıştırır, gider oturur, kahvesini yudumlar. Onu seyrederken anlarım, halinden ne kadar memnun olduğunu. Bu kadar çok hoşuna gitmesinin, daha doğrusu bu kadar eğlenmesinin sebeplerinden biri de, hiç kuşkusuz, her zaman böyle bir keyfe zaman ve para ayırma imkanına sahip olmamak. Ne de olsa tüm hayatını çiftçi bir adamın ev hanımı eşi olarak geçirmiş bir kadın. Birkaç senede ancak bir kez böyle bir fırsatı yakalamak bile büyük bir eylem onun için.

Sanırım annemden almış olsam gerek, lüks otellerde, restoranlarda vakit geçirmeyi ben de onun kadar seviyorum. Arada bir paraya kıyıp böyle bir şey yapasım geliyor. Bu imkanı yakalamanın, daha doğrusu yaratmanın nadir olması, hatıralarda o kadar kalıcı olmasını sağlıyor.

Aslında annemi de götürmek isterdim ama biraz da onun Adana'ya dönmesinden kaynaklanan boşluğu doldurmak için bayramın üçüncü günü eşim ve oğlumla Çırağan Otel'e gittik. En son gittiğimin üzerinden 12 yıl geçmişti ama 7 senedir İstanbul'da yaşamakta olan eşim için ilkti. Şanslıydık, çünkü hem hava güzeldi hem de pastanenin bahçesine adım atar atmaz olabilecek en iyi yerde masa bulup oturduk. Havuzun yanı başında ve tam orta kenarında, ardından boğazı izleyebildiğimiz masada kahvelerimizi yudumladık.

Otel bahçesinde ve Çırağan Sarayı'nın avlusunun boğaza bakan kısmında yürüyüş yaptık. Oğlum biraz salıncağa bindi ama çabuk sıkıldı. Etrafta dolaşmak daha çok hoşuna gitti. Aslında öğle yemeği için Bebek'te bir yere geçmek istiyorduk ama hem vakit daralıyordu hem de oğlum halinden fazlasıyla memnun görünüyordu. Bu yüzden biraz daha paraya kıyıp öğle yemeğini de otelin restoranında yemeye karar verdik. Üstelik buna hiç pişman olmadık çünkü hem bizim yemeklerimiz nefisti hem de oğlum kendisi için istediğimiz pizzanın neredeyse tamamını yedi.
Dönerken bile şanslıydık çünkü geliş yolunda adım adım ilerleyen trafik, ters yönde çok açıktı. Gelirken de dönerken de rahat bir yolculuk yaptık. Eve vardığımızda arabada çoktan uykuya dalmış olan Eren'i yatağına yatırdık. Ertesi gün, yani bayramın ve tatilin son gününü Caddebostan sahilinde yürüyüş yaparak, yani bu kez bedavaya getireceğimiz kısa bir gezi yaparak geçirmek üzere karar verip biz de istirahate çekildik.